Keçilerden Keşişlere, Bach’tan Pierre Loti’ye Kahvenin Bugüne Geliş Hikâyesi



Keçilerden Keşişlere, Bach’tan Pierre Loti’ye Kahvenin Bugüne Geliş Hikâyesi

Fransız Devlet Bakanı Talleyrand’ın “Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar da tatlı.” diye tanımladığı kahvenin hem kültürümüzde hem de günlük yaşamımızdaki yeri yabana atılmayacak kadar önemli.

Güne iyi başlamak, ayılmak, belki de biraz keyif almak için alırız fincanı elimize… Şimdi birer kahve eşliğinde okuyalım, kahvenin o sıcacık yolculuğunu ve yaşamımızdaki yerini.

“Kırk yıl hatırı” olması dileğiyle…

Kahveyi keşfeden keçiler

 


Kahvenin tarihçesi, M.S. 850 yılına dayanır. Her şey Kaldi adında, Etiyopyalı bir sığırtmacın, güttüğü keçilerin bir meyveyi yedikten sonra canlanmalarını fark etmesiyle başlamış. Kendisi de bu meyveyi denemeye karar vermiş keçi çobanı ve yedikten sonra duyduğu güç ve mutluluk çok hoşuna gitmiş.

Keçilerden sonra keşişler



Daha sonra keşişler denemiş bu gizemli meyveyi; ancak acı tadını beğenmediklerinden hepsini ateşe atmışlar. Kısa süre sonra lezzetli aroma burun deliklerine dolunca keşişler çok meraklanmışlar ve kavrulmuş meyvelerden bir içecek demlemişler. Öylesine güzelmiş ki ortaya çıkan içecek, bunu Allah’ın bir hediyesi olarak görmüşler; çünkü bütün gece ayık kalmışlar kahveyi içtikten sonra. Böylece kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılmış. M.S. 1000 yıllarında kahve Yemen’de üretilmeye başlanmış.

Kahve Yemen’den gelmiş



Osmanlı İmparatorluğu Yemen’e doğru genişledikçe, Osmanlılar kahveyle tanışmışlar. 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirmiş ve sarayı kahveyle tanıştırmış. Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, kırk kişilik kadrolu kahveci ustaları sultana servis etmeye başlamış. Haremde cariyelere doğru kahve pişirme dersleri verilmiş.

Gönül sohbet ister, kahve bahane



İlk kahvehane 1550 yılında İstanbul’da açılmış ve kısa sürede kahvehaneler, insanların bir araya gelerek kahve içtikleri, tartıştıkları, fikir alışverişinde bulundukları ve iş konuştukları mekânlar durumuna gelmiş.

İstanbul’dan Venedik’e uzanan yolculuk



Kahvenin yolculuğunda bir sonraki adım, Venedikli tacirlerin 1615 yılında, ilk kahve tohumlarını İstanbul’dan Venedik’e götürmeleriyle gerçekleşmiş. Böylelikle İtalyanlar’ın asla vazgeçemedikleri kahve tutkuları başlamış. Bugün İtalya’da günde otuz sekiz milyon fincan kahve tüketildiği söylenmektedir.

Deve yeminden “Türk içkisi”ne



1683’teki Viyana kuşatması sırasında, Osmanlılar arkalarında çuvallar dolusu yeşil kahve tohumu bırakmışlar. Viyanalılar ilk başlarda bunun deve yemi olduğunu düşünmüşler; ama kuşatma boyunca Türkler’i izleyen gizli ajanlar, bu tohumların gerçek öyküsünü bildikleri için, kısa sürede “Türk içkisi” içilmeye başlanmış. Girişimci bir Polonyalı bunlarla şehirdeki ilk kahvehaneyi açmış.

Ünlülerin kahveyle tanışması


1750 yılına dek, Batı Avrupa’nın büyük bir bölümü kahvehanelerle dolup taşmaya başlamış. Yazarların, bestecilerin ve aydın kesimin toplanma yeri olan kahvehanelerin müdavimleri arasında Voltaire, Balzac, Beethoven ve Mozart da varmış.

XIV. Louis’nin ağacı


İçeceğin yayılması ile kahve ağacı yetiştiriciliği hızla büyümeye başlamış. 17. yüzyılın sonlarına doğru seralarda kahve ağacı yetiştirme denemeleri başarılı olmuş. Bu ağaçlardan biri 1714 yılında Paris’ta XIV. Louis’ye hediye edilmiş. Böylece bu tek ağaç milyonlarca kahve ağacının atası olmuş.

Kıraathane mi kahvehane mi?


Osmanlıda ilk olarak Tahtakale’de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışmış. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurmuş.

İtibarlı dostlara ikram edilen kahve


Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlanmış. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle, süslü fincanlarda ikram ediliyormuş. Kısa sürede, gerek İstanbul’a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa’yı oradan da tüm dünyayı sarmış.

Türk kahvesi



Zaman içinde Avrupa mutfağına giren ve yepyeni hazırlama metodu ile hazırlanan kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek “Türk Kahvesi” adını almış. Şimdi ise bildiğiniz üzere çok daha kolay yöntemler mevcut. Modern Türk Kahvesi makineleri ile dakikalar içerisinde kahvenizi zahmetsizce pişirebiliyorsunuz.

Kahve altı



Kahvenin kültürümüzde önemli bir yere sahip olduğunu başta söyledik. Günün ilk yemeğine “kahvaltı” (kahve altı) denmesinin sebebi, sabahları kahve öncesi yenen yemek olmasındandır. Dilimizde kahveyle alâkalı “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”, “Acı kahvesini içmek”, “Gönül, ne kahve ister ne kahvehane; gönül sohbet ister, kahve bahane” gibi deyim ve atasözleri hâlâ yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kırk yıl hatırı olan kahve

 

Osmanlıda kahvenin ikram edilmesi de ayrı bir hususiyet arz ederdi. Bazı yerlerde misafirlere kahveden önce lokum veya şekerleme türü bir tatlı ikram edilir, onun tadı geçmeden acı bir kahve sunulurdu. Kahve, bayramlarda, kulpsuz fincanın kendine uygun bir fincan zarfına konulmasıyla; diğer günlerde ise, tabaklı fincanlarda ikram edilirdi. Bazen, kahveye farklı bir tat kazandırmak için, kahvenin içine çiçek suyu, ‘ak amber’ veya ‘kâkule’ katılırdı.

Damada tuzlu kahve


Osmanlıdan bu yana kız isteme esnasında, gelin adayı, kahveleri ikram edip elinde tepsiyle kahveler bitinceye kadar bekler; bu şekilde görücüler tarafından daha iyi görülürmüş. Bugün bile bazı yörelerde, sabrını ölçmek için damada bol tuzlu kahve ikram edilir.

Klasik kahve kantatı

“Türk kahvesi”, klâsik müzikte de unutulmazlar arasına girmiştir. J.S. Bach, o ünlü Kahve Kantatı’nı bir kahve tutkunu olduğu için bestelemiştir. Türklere sevgisiyle bilinen Fransız romancı Pierre Loti, kahveye ve İstanbul’a olan sevgisinden dolayı kahvehanelere sürekli gitmiştir. En sevdiği semt olan Eyüpteki bir kahvehane bugün hâlâ onun adıyla anılmaktadır. 17. yüzyıl ve sonrasında Türk kahvesi tutkunu ünlü isimler arasında Victor Hugo, Alexandre Dumas, Moliere, Andre Gide ve Balzac da vardır.
Afiyetler olsun


Günümüzde Türk kahvesinin saltanatı, hızla yayılan modern kahve ocaklarında büyük ilgi görerek sürmektedir. Bunun yanında kahvenin ad değiştirmiş türevleri de çağa ayak uydurarak gençler arasındaki serüvenine koca kupalarda devam etmekte. Herkese afiyet olsun.
Bol kahveli başka listelerimize de bekleriz
Nurten Bengi Aksoy

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

buttons=(Accept !) days=(20)

Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !